Türkiye onu 1960’lı yıllardaki romantik filmlerin jönü olarak tanıdı. Sinemadaki erotik film furyasından sonra paranın cazibesine kapılan birçok meslektaşı gibi sahneye çıkmadı, okumak için yurt dışına gitti. Oslo’da Ekoloji Bilimleri, Biyoloji ve Kimya okudu. Bilim insanı olarak Türkiye’ye döndü ve 1999-2002 yılları arasında Anavatan Partisi Milletvekili oldu, TBMM’de Çevre Komisyonu Başkanlığı yaptı.
Siyasetten sonra akademisyen olarak üniversitelerde çevre üzerine dersler ve konferanslar vermeye başlayan Ediz Hun, halen Okan Üniversitesi’nde Çevre ve Ekoloji Bilimleri hocası. Ediz Hun’la söyleşi için İBB’nin Bostancı’da yaptırdığı Kaktüs Serası’nda buluştuk.
Sanatçı, Büyükada’daki evinden getirilen koleksiyonundaki kaktüslerden 450’sini seradaki yerlerine tek tek yerleştirdi. Bugüne kadar çoğu çevre ve bilim konulu olmak üzere birçok kitap yazan ve 400’den fazla konferans veren Ediz Hun’la sanat dünyasından çevreye, hobilerinden sağlıklı yaş almanın sırlarına kadar geniş bir yelpazede keyifli bir söyleşi yaptık.
– Sanatçı, siyasetçi ve bilim insanı Ediz Hun, bir form doldururken meslek hanesine ne yazıyor?
Sanatçı ve bilim insanı.
– Siz çevre bilimiyle ilgilenmeye başladıktan sonra daha temiz veya daha mı kirli dünya?
Tabii sizin düşünceleriniz daha kirlendiği yolunda. Ben de aynı şekilde düşünüyorum. Çevreyi korumak da sadece çiçek dikmekle veya buradaki gibi bir kaktüs serası yapmakla olmuyor. Çevreyi, yani doğanın nimetlerini en iyi şekilde idrak edip, bize bahşettiği güzellikleri – sanatsal yönden olsun, bilim yönünden olsun – hissetmekle doğru orantılı. Çevreyi korumak alanları en iyi şekilde ekip biçmek olarak algılanmamalı. Mesela İstanbul’a baktığınız zaman bir beton yığını, yeşil alan kalmadı. Bilime önem verilen ülkelerde olmaz bu…
– Diş hekimi olmak için Almanya’da okurken Ses dergisiyle yolunuz nasıl kesişti?
Almanya’da diş hekimliği okurken İstanbul’a geldiğimde Acar Film’in Genel Müdürü Sabahattin Sürmeligil, “Türk Sineması yeni bir gelişme içinde, yeni yüzlere ihtiyaç var, denemek ister misin? Ses mecmuasına bir resim gönder” dedi. Gönderdim. Kader beni seçtirdi. İlk filmim de “Genç Kızlar” oldu. Kasım 1963’te film çok büyük iş yaptı.
– Aynı yıl kadınlar arasından birinci seçilen Ajda Pekkan’la birlikte oynadınız mı?
Evet kadınlarda Ajda birinci oldu o yıl. Sonra birlikte film çevirdik, ama o daha çok şarkıcılığı seçti ve iyi bir kariyer yaptı.
– “Film Gibi Geçti” kitabınızda okumuştum. Öztürk Serengil, Lunapark Gazinosu’nun sahibi Osman Kavran adına Cihangir’de iki daire alacak kadar para teklif etmesine rağmen gazino sahnesine çıkmadınız. Oysa o dönemde sinemanın ünlülerinden sahneye çıkmayan kalmamıştı. Siz niye kabul etmediniz?
Ben çok fazla munis yüzlü gözükebilirim, ama sert mizaçlı bir insanım. Çerkez bir babanın oğluyum. Alkollü ortamlarda şarkıcılık bana göre değildi. Şarkıdan falan anlamam, ama diyelim ki söyledim ve bir müşteri beğenmedi, tadım kaçar. Sinema işler kötüye gidiyordu, o yüzden bıraktım ve eğitim için Norveç’e gittim.
Müslümana ev yok
– Niye Almanya’da yarım bıraktığınız diş hekimliği eğitimini tamamlamak yerine Oslo’ya gidip çevre bilimleri okudunuz?
Önce Hamburg’da yarıda bıraktığım eğitimi tamamlamak için Almanya’ya gittim. Bana, “Siz buraya en son 13 sene evvel geldiniz, ama derslerin hepsi ve teknoloji değişti, baştan başlamanız lazım” dediler. Onu da kabul ettim, ama ev bulamadım. Her taraf dolmuş. Nerede rutubetli, kötü evler varsa onları gösterdiler. Bir hayat standardı olan, bir eşim ve bir yaşında kızım var. 35 yaşından sonra ideal uğruna okuyacağım ama iyi bir ev olursa yerleşebilirim dedim. Sonra tek katlı bahçeli öğrenci evlerinin olduğu güzel bir yer buldum. Üniversite kayıt belgemi gösterdim ve kalacak yer arıyorum dedim. Nereli olduğumu sordu, İstanbul’dan geldim, Türküm deyince “Biz Müslümanlara yer veremeyiz. Çünkü burası kilise vakfının” dedi. Kiliseye maddi yardım yapayım, burada kalayım teklifinde bulundum, “Biz alamayız” dedi. Bu ırkçılık karşısında çok kızdım, eşim Berna’yı aradım lanet olsun Almanya’ya dedim. Avusturya Lisesi’nde okumuş Alman ekolünden gelen biriyim üstelik. İstanbul’a dönünce Norveç, İsveç ve Finlandiya’ya yazdım. Ben şuyum, tanınmış bir insanım, okumak istiyorum. Dünyada iguanayı ilk üreten benim. Bilimsel makalelerde yayımlandı bu. Onları da koydum müracaat dosyama… 20 gün sonra Oslo Üniversitesi’nden kabulüm geldi.
– İguana konusunu biraz açar mısınız?
Tropikal bölgelerdeki yeşil büyük sürüngen kertenkele var ya onları dünyada ilk kez ben ürettim. Teraryumlar (Terrarium) yaptırdım, onları besledim. Biri erkek, biri dişiydi, çiftleştiler, yumurta yaptılar. O yumurtadan yavru aldım ve bunların her aşamasını fotoğrafladım. Almanya’ya ve ABD’ye gönderdim, yayınlamdı 1975’te. Bunları görünce hemen kabul etti beni Oslo Üniversitesi…
– Oslo Üniversitesi’ne iguanalar sayesinde kabul edildiniz ve çevre bilimci oldunuz diyebilir miyiz?
(Gülüyor) Evet, iguanaya çok şey borçluyum ve teşekkür ediyorum.
“Türkan Şoray, gelmiş geçmiş en büyük star”
– Yeşilçam’da ailece görüştüğünüz kimler var?
İzzet Günay var. Ekrem Bora’yla iyi görüşürdük, rahmetli oldu. Türkan’la (Şoray) görüşüyoruz zaman zaman. Karşılıklı ziyaretler oluyor. Filiz’le (Akın) arada bir görüşüyoruz. Fatma’yı (Girik) kaybettik, Hülya da (Koçyiğit) kendi yolunda gidiyor, TV’de program yapıyor. Konusu açılmışken şunu da söyleyeyim; Türkan Şoray gelmiş geçmiş en büyük star bence.
– Hangi kadın oyuncuyla daha çok film çektiniz?
Ben en çok Türkan, Hülya ve Filiz’le çalıştım. Ama ilk sırada Türkan var. Kimse alınmasın, ama Türkiye iki kadın star gördü. Biri merhum Cahide Sonku, diğeri de Türkan Şoray. Gelmiş geçmiş en büyük stardır bence Türkan. Güler yüzlü, hoşgörülü, sevecen, yorgun olsa da belli etmeyen müthiş bir karizma sahibi bir star…
Beraber olduğumuzda ona gösterilen sevgiyi gördüğüm zaman hayran oluyorum. Diğerleri de stardır ama ikisi kadar büyük star değiller.
Ediz Hun’a göre sağlıklı yaş almanın formülü ne?
Mazbut hayat. İyi gıda alacaksın. Huzurlu bir hayat yaşayacaksın. İnsanları seveceksin, sadece insanları değil Allah’ın dünyadaki yarattığı tüm canlılara şefkatle yaklaşacaksın, sevgiyle kucaklayacaksın. İşin sırrı bu… Genetik kodlar da var ama bunlar da önemli… Hep mazbut yaşadım. İnsanlarla iyi geçindim. Disiplinli, programlı bir insanım. Ne yiyeceğim, ne içeceğim, eşim hassastır bu konularda. Birbirlerine karşılıklı itina gösteren iyi bir eş, hayırlı evlatlar, huzurlu bir hayat insanın sağlığını olumlu etkiliyor. Çok şükür bu yaşa kadar hiçbir kronik sağlık sorunu olmadan gelmiş bir insanım.
“Türklerin iki eksiği var! Hareketsiz ve hobisi yok”
– Bunda hobilerinizin de etkisi var mı? Gençliğinizde iguana beslediniz, sonra kaktüse merak sardınız, özel bir mekânda sergileyecek kadar koleksiyon yaptınız. Niye kaktüs? Çok fazla su istemeyen, bakımı kolay da ondan mı?
Çok fazla su istemez, çiçekleri çok güzel, şekilleri değişik. Hobi çok önemli. Türk insanında iki eksik var. Türklerin ekonomik düzeyi artıkça hareketsizlik de artıyor, bu nedenle kilo alıyor. Kilo alınca da bazı hastalıklar devreye giriyor. Türk insanı hareketsiz ve hobisi yok. Hobiler insanı insanı mutlu eder, hastalıklardan korur.
79’unda başladığı tiyatroyu 83’e girdiğinde noktaladı
– Teklif edilen çok büyük paralara rağmen sahneye çıkmayan Ediz Hun, 79 yaşında tiyatro sahnesine çıktı. Nasıl oldu bu?
Tiyatrocu Savaş Özdural”Sizinle bir oyunu çalışmak istiyoruz” dedi. Çok filmde başrol oynadım, ama tiyatro başka bir şey. “Ya başaramazsam” dedim. 68 sayfalık teksti verdiler 62 sayfasında benim oynayacağım yargıç var. Üç ayda tüm teksti ezberledim. Başladık ve 141 oyun sergiledik. Tiyatroya başladığımda 79 yaşındaydım, bitirdiğimde 83’e girmiştim.
– Hayatınız belgesel yapılıyor, ne aşamada o proje?
Şu anda montaj aşamasında. Tolan Film yapıyor. Bütün yaz adada çalıştık. Gece denize girdim. Sonra Norveç’e gittik. Okuduğum üniversitelerde çekimler yaptık. 40’ar dakikadan üç bölümlük bir belgesel olacak. Türkan (Şoray), İzzet (Günay), Ajda (Pekkan) konuştu. Prof. Mithat Baydur konuştu. Çalıştığım her sektörden belli kişiler konuştu.
– Hem yakışıklı, hem ünlü biri olarak 51 yıl evli kalmayı nasıl başardınız?
Berna’yla 26 Aralık 1969’da tanıştık, bu sene 26 Aralık’ta 55 sene bitecek. 1973’te evlendik. Bengü adında bir kızımız, Burak adında bir oğlumuz var. İkisi de evli, ikisinin de ikişer oğlu oldu. Dört erkek torunumuz var. Kız çocuklarını çok sevmeme rağmen torunlar hep erkek oldu.